Transkranyal Manyetik Stimülasyon (TMS) veya Transkranyal Manyetik Uyarım (TMU) da dediğimiz bu yöntem, başın belli noktalarından direk beyne ulaşmak üzere manyetik uyarımların verildiği bir tedavi yöntemidir. Buradaki amaç dışarıdan beyin içerisindeki bazı yapılara ulaşmak ve manyetik etkiyle oradaki nörokimyasal ve elektriksel işleyişi düzeltmektir. Bu tedavi yöntemiyle herhangi bir ameliyata ya da elektrotlara ihtiyaç duymaksızın beynin bazı yapılarına, bölgelerine ulaşıp, orada manyetik bir etki oluşturabiliyoruz. Bu manyetik etki de beynin o alanlarındaki kimyasal ve elektriksel işleyişi düzeltmede etkili oluyor.
TMS tedavisi önceleri nörolojide özellikle kas hastalıklarında tanı ve araştırma amaçlı kullanılıyordu. Ancak 20. yüzyılın sonlarından itibaren özellikle dirençli depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklarda da kullanılmaya başlanmıştır.
TMS tedavisinin etkili olduğu hastalıklar
- Depresyon
- Negatif Belirtili Şizofreni
- Halüsinasyonla giden bozukluklar
- Bağımlılık
- Obsesif Kompülsif Bozukluk
- Dirençli diğer psikiyatrik bozukluklar
İlaç kullanımının kısıtlanması gereken durumlarda; gebelik, emziren anneler, kalp hastaları, karaciğer rahatsızlıkları, yaşlılar.
Birçok tedavi aşamasından geçmiş, algoritmik olarak artık hiçbir ilaç tedavisine cevap vermediğini gördüğümüz dirençli depresyon olgularında TMS tedavisi çok etkin bir seçenek olarak önerilmektedir. Özellikle 2008 yılında FDA ve 2010 yılında APA, yayınladığı kılavuzda bir ilaç uygulamasına cevap vermemiş depresyon tedavisinde TMS tedavisini önermiştir. Özellikle depresyonda FDA onaylı bir tedavi yöntemidir. Ancak TMS tedavisi sadece tedaviye dirençli depresyon hastalarında değil, tedaviye cevap vermeyen diğer psikiyatrik rahatsızlıklarda da kullanılmaktadır. Negatif belirtili şizofreni, bağımlılıklar, obsesif kompülsif bozukluk (OKB) ve dirençli diğer psikiyatrik bozukluklarda son yıllarda araştırma aşamasında çalışmalar vardır ve bunlar da çok ümit vaat eden sonuçlar bildirmektedir. Sonuçta TMS tedavisinin etki mekanizmasını sadece depresyonla ilgili süreçlerle sınırlandırmak doğru bir yaklaşım değildir. Şu an etkinliğinin kanıtlanmış olduğu ve üzerine en çok çalışma yapılmış olan bozukluk dirençli depresyondur.